30 Mart 2016 Çarşamba

ALMANYA GÜNLÜĞÜ

      Nereden nereyeeeee!!! Ne çok zaman olmuş yazmayalı.. Tembellik yaptım,hafızama güvenirim hatırlarım her şeyi sandım ama geçen bir fark ettim ki Elvin'in ilk dişini ne zaman çıktığını bile unutmuşum :( Çok üzülüyorum çok pişmanım şimdi yazmadığım zamanlara..Sanki kayıp zaman gibi.. :( Neyse özet geçmek gerekirse o arada neler oldu..
    Kızım 4,5 yaşına geldi. Biz Almanya'ya yerleştik ve artık kızıma Elvin demeye alıştım :) Tabi hala böcek,sıpa ve fındık tabirlerini tercih ediyorum :)) Türkiye'de olduğumuz zamanlarda çok saçma bir anaokulu ve kreş dönemi geçirdik. 2.5 yaşına kadar bakıcılarla idare ettik. Bakıcılarla diyorum çünkü benim fazla detaycı olmamdan mı yoksa onların hatalarından mı bilmiyorum ama bir sürü bakıcı değiştirdik. Bu dönemde her zamanki gibi sağ olsun annem vardı yanımda. Ya olmasaydı? Tüm zorluklarım ikiye katlanırdı. Off hatırladıkça nefes alamıyorum sanki..Daha küçücük bebeğimi her sabah uyurken bırakıp gitmek,uyanık olduğu zamanlarda da kaçmak..Bunların yanlış olduğunu bir çok kez okudum ama yabancı biriyle onu baş başa bırakıp gitmek Elvin'den önce beni rahatsız ettiği için yaptım bunları. Ama annemin evde olduğu zamanlarda "Hoşça kal kızım" deyip öpücükler verip çıktım evden. Bu ikimizi de hiç rahatsız etmedi.
     Sonra kreş dönemine geçmeye karar verdik.Kreş seçimi nereye versek ne yapsak derken özellikle de küçük bir yerde yaşadığımız için ve elimizde maalesef başka hiç bir alternatif olmadığı için merdiven altı kreşlerde bulduk kendimizi. Bir tanesi bir hafta diğeri ise 3 ay sürdü :(( Her sabah Türk filmlerindeki ayrılma sahneleri gibi yakama yapışan,zorla içeri çekilen bir çocuk ve ağlayarak işe giden bir anne... Tüm hayat enerjim gidiyordu. Bütün günü ruh gibi geçiriyordum. Kreşin beraberinde getirdiği hastalıkları hiç saymıyorum tabi. Yıllar sonra hortlayıp çıkan el,ayak,ağız sendromu ve bir sürü başka ateşli hastalık.. Her hastalıktan sonra verilen saçma antibiyotikler ve bizim ısrarla kullanmayışımız vs... 
    Sonraları minnet rica yaşı tutmasa da bir anaokuluna verdik. Bu da bizim şansımız olsa gerek birden yasa değişimiyle anaokulları tüm günden yarım güne düşürüldü ve Elvin'in benimle birlikte çalışma mesaisi başladı. Sabahçı olduğu zamanlar öğleden sonra benimle işe geliyordu,Öğlenci olduğu zamanlarda sabah.. En kötüsü de iş yerimde koltukların üzerinde uyuduğunu görmekti ;( İş yerim bir kenar mahallede olduğu ve imkanların kısıtlı olması nedeniyle ona her gün sağlıklı bir yiyecek bulma çabası da beni en çok yoran ve üzen şeydi galiba.. Ben çalışırken iki dakika gözümün önünden ayrılmasıyla başına gelen kazalar, eve gidelim artık diye tutturmalar da cabası.. Müfettişler geldiğinde onu bir odaya koyup "aman kızım lütfen çıkma buradan" demek.. Allah'ım ne zor günler geçirmişiz..
   Tabi tüm bunlar olurken eşimin sürekli şehir dışında olması tüm sorunlarımızı iki kat büyüttü. Kızımı tek başıma büyütmek zorunda kaldım diyebilirim. Geceleri ani ateşlenmeler,birden başlayan karın ağrıları tek başıma ne yapacağımı bilemem.Böyle zamanlarda dostlar hep yanımdaydı şükür ki.Gecenin 3'ünde "evin önüne çık seni alacağım,Elvin'i doktora götürelim" demeye tereddüt bile etmediğim dostlarım oldu benim.Ya da ben Elvin'in hastalıklarıyla uğraşırken gelip evimi temizleyen, yemek yapan dostlarım vardı.
   Bu süreçte iyi şeyler de olmadı mı tabi ki oldu. Bıcır bıcır konuşan,her konuda bir fikri olan,bizi çoğu sorusu ve cevabıyla şaşırtan, o yaşadığımız yalnız ve zor zamanlarda aslında benim hep en yakın arkadaşım olan, üzerime giyeceğim kıyafet hakkında fikrini aldığım, "akşam ne yemek yapsak?" sorusunu hiç cevapsız bırakmayan (genelde aynı cevapları verse de :)), benimle birlikte programla hakkında yorum yapan,arkadaşlarımla sohbet eden bir kızımız oldu. Büyüdüğü koşullardan mı yoksa genlerden mi :) geldi bu özgüven ve dik duruş bilmiyorum ama bin kere Maşallah tam da hayalimdeki çocuk oldu diyebilirim :)) Gittiği okul sosyokültürel ve ekonomik olarak düşük bir bölgede olmasına rağmen,canım arkadaşım dünyanın en sabırlı öğretmeni sayesinde çok güzel şeyler öğrendi.Etkinliklere katıldı, ilk kez arkadaşları oldu.el becerileri gelişti.Sınıfın en küçüğü olması nedeniyle öğrenciler tarafından biraz şımartılması o zamanlar onun çok hoşuna gitse de ilerde hem bizim hem onun için sorun olacağını bilemezdik tabi ki..Çok iyi arkadaşları oldu hala (maalesef) hatırladığı...
    Ama işte neden maalesef konusuna geldik galiba artık.Hem bu bahsettiğim sıkıntılar, hem bu sıkıntıların evliliğimizde yarattığı çatırdamaları düzeltme düşüncesiyle belli bir süreliğine Almanya'ya yerleşme kararı aldık. Tabi ki tek sebep bunlar değildi. Kızımızı daha iyi koşullarda yetiştirmek,dil öğrenmesi sağlamak ve döndüğümüzde onun eğitimi için belli bir birikim yapabilmiş olmak da diğer önemli sebeplerdi. Karar verme aşaması çok sancılı bir süreçti tabi.. Gelmek için geçmek zorunda olduğumuz sınavlar, vize vs süreçlerini hiç saymayacağım tabi şimdi.Her gece farklı bir kararla uyuduk,sabahına farklı bir kararla uyandık. Elvin'e ilk zamanlar bu heyecanlı görünse de iş ciddiye binip de vedalaşma ziyaretleri  başladığında asıl benim stresim de o zaman başladı. Geniş bir aileye sahip olduğumuz için şehir şehir dolaşıyor bir iki gün kalıyor vedalaşıp çıkıyor ve diğer bir şehre geçiyorduk.. Ama her ayrılık Elvin'in arabada sinir krizine benzer ağlamaları ve benim onun ağlamasını susturamayıp,kendime kızdığım,kararlarımı sorguladığım,"ben nasıl bir anneyim böyle"ye kadar giden düşüncelerden sonra benzer bir ağıdımla sona erdi. Almanya'da hayatının çok güzel olacağına dair sözler vererek ve tabi öyle umarak da geldik sağ salim buralara...
    Tabi hayat bizi burada kırmızı halıyla karşılamadı.İlk bir ay kadarını Elvin'in yeni ev ve oda heyecanıyla,bizim aman kendini yalnız hissetmesin diye onu şımartmalarımızla,her istediğine tamam dememizle,eğlensin diye olmadık şeyler yapmamızla,onun isteği sirke gidebilmek için 13 km yol yürümemizle :) vs atlattık. Odası dolsun diye alınan oyuncakları,Babaannesi,anneannesi ve teyzelerini her istediği zaman arayabilsin diye alınan cep telefonu vs saymıyorum. Tabi gece olup da uyku için yatağa girdiğimizde o bütün gün eğlendirmek için kendimizi paraladığımız Elvin gidiyor "Anne Türkiye'ye dönmemize kaç gün kaldı? Oradaki arkadaşlarımı,öğretmeni çok özledim" diye dudaklarını büzüp iç çekerek ağlayan Elvin geliyordu. İşte yukarıda yazdığım maalesef diye bahsettiğim konu da bu noktada çıkıyordu. Elvin o şekilde ağladıkça "Allah'ım yeter artık unutsun şu arkadaşlarını artık" diye ağlıyordum ben de.. Tabi sadece arkadaşlar değildi,kuzenler,teyzeler,hatta benim arkadaşlarımı bile özlüyordu..Onun bu halleri benim yine özeleştiriye yönlendiriyor,onun mutsuzluğunun sebebinin kendim olduğunu düşünmeme neden oluyordu.
    Zaman geçtikçe bizim onu eğlendirme çabalarımız aslında ona pek de eğlenceli gelmemeye başladı.Agresifleşiyor, farklı karakterde bir çocuk oluyordu gitgide.Buradaki tek arkadaşlarının bizler olmamız en büyük etkendi galiba burada.Tabi bu arada bizim de alışma ve uyum problemlerimiz,iş sorunlarımız vs vardı ve kendi hayatımızla da ilgilenmemiz gerekiyordu.Kısacası orada bir stresten kaçarken burada bambaşka bir stresin içine girmiştik artık.
  Gelir gelmez başladığımız kindergarten arama çabalarımız ancak yaklaşık 2 ay sonra sonuçlandı. Evet yeni stres hoş geldin.. Okula uyum problemi.. Elvin tabi artık boynuma sarılıp gitmeyeceğim dönemlerini geçmişti neyse ki.. Okula bir hevesle başladı. Ama tabi en önemli sorunu dil bilmeme problemimiz oldu. İlk günü çişini avucu hareketleriyle anlatmış ve öğretmenine gazlı su içmediğini anlatamadığı için su içememiş ve eve "Anne suuu " diyerek geldiği şekliyle tamamladık.. :(( Su isteyemediğini o yüzden çok susadığını anlatmasına bir saate yakın ağladığımı hatırlıyorum. Sonraki günlerde arkadaşlarının onu dışlaması ve bazı arkadaşlarının ona zarar vermesi,yemeğini dökmesi,saçını çekmesi ve Elvin bunları öğretmenine anlatamadığı için onu okula almaya gittiğimde beni görüp boynuma sarılarak ağlayıp ancak o zaman bana anlatabilmesiyle geçti.Maalesef bu konuda Elvine vücut hareketleriyle öğretmenine arkadaşlarının ona nasıl zarar verdiğini öğretmekten başka birşey gelmedi elimizden. Çünkü her ne kadar İngilizce birçok yerde işimizi görse de bazen insanların dil faşistlikleri yüzünden benzer dil problemlerini biz de yaşıyorduk.
   Günler geçtikçe Elvin artık gündelik ihtiyacı olan kelimeleri öğreniyor, şarkıları ezberliyor yavaş yavaş okula adapte olmaya başlıyordu.Ya da biz öyle düşünüyorduk !! Öğretmeni bir gün sizinle biraz konuşabilir miyiz diyene kadar.. Elvin'in dil öğrenemediğini,bu nedenle arkadaşlarıyla anlaşamadığını,ilerlemediğini söyledi.. Oysa henüz 2 ay geçmişti,nasıl bir gelişme bekliyordu. O bunları anlatırken ben hüngür hüngür ağlıyordum. Bizim Elvin'i buraya getirme amacımız Elvin'in daha iyi,daha mutlu bir hayatı olmasını sağlamakken,öğretmeni çıkmış Elvin'in öğrenme güçlüğü olduğundan bahsediyordu. Her ne kadar o anın şokuyla bir şey söyleyememiş olsam da daha sonra bu olayı anlattığım herkes bana buna üzülmemin saçma olduğunu,bir eğitimci ve anne olarak çocuğumun gelişimini herkesten daha iyi bileceğimi ve bunun beklenen bir süreç olduğunu hatırlattı.Yine dostlar sahnedeydi işte.. Ve ben çabuk toparlandım. Elvinle evde Almanca çalışmalarına başladık. Komşunun kızını eve davet edip ondan bundan sonra oyun oynarken Elvinle Almanca konuşmasını rica ettim. Elvin'e de öğretmeniyle sürekli olarak göz kontağı kurmasını,her konuşmasında öğretmenin ne yaptığına,el hareketleri ve mimiklerine dikkat etmesini söyledim. Şaşırtıcı bir şekilde aradan 2 gün geçtikten sonra öğretmeni "Elvin'e ne yaptınız, Elvin çok değişti" dedi. Bunun gerçek bir değişim olmadığının farkındayım tabi ki..Galiba daha öncesinde öğretmenin kötü gününe denk gelmiştik :)) Öğretmenine Elvin'in dil problemi dışında bir kültür şoku da yaşadığını anlattım. Yukarıda yazdığım gibi sınıfının en küçüğü olduğu için sürekli şımartılan bir çocuktan arkadaşları tarafından dışlanan bir çocuk haline gelmek ve bunların sadece 3-4 ay içinde değişmesinin onu nasıl etkilediğinden bahsettim. Sürekli arkadaşlarıyla elele gezmesi, öğretmenin ona sürekli sarılıp öpmesi ve tabi gelen olarak Türkler olarak sürekli bir tensel temas halinde olmamız,Elvin'e sevginin bu şekilde gösterildiğini düşündürmüştü.Bir kaç kez bahçede arkadaşının elini tutma çabasına ve arkadaşının hızlıca ve kızgın bir tavırla elini çekmesine şahit oldum. Eve geldiğinde "Öğretmenim beni sevmiyor,bana hiç sarılmıyor" diyordu. Oysa öğretmeni zaten diğer öğrencilere de sarılmıyordu çünkü tensel temas burada çok da hoş karşılanmayan bir durumdu. Elvin'e anlayabileceği şekilde farklılıklarımızdan bahsettim. Sınıftaki zenci arkadaşıyla kirli olduğunu düşünüp oynamak istememesi sorununu da çözmüş olduk böylece.
   Tabi yine hastalıklar burada da buldu bizi. Ateşi var diye apar topar götürdüğümüz doktor 39' derecenin normal bir ateş olduğunu anlattı sakince, virütik bir durum olduğunu 3-4 gün ateşin devam edeceğini ama yapacak birsey olmadığını söyledi..Aaaa ama nasıl olur antibiyotik verip göndermedi bizi.. (!) Dediği gibi tam 5 gün 40 derece ateş çektik. Geceli gündüzlü hiç inmedi ateşi.. Türkiye'de olsak çoktan hastaneye yatırmıştık ama bırak burada hastaneye yatırmayı gece götürecek bir acil bile yoktu. Ilık duşlar,ıslak bezler,ateş düşürücüler derken bir baktık bir gün hiç birseyi kalmadı gerçekten. Demek ki oluyormuş antibiyotiksiz de...
  Peki şimdi durumlar nasıl? Sosyal etkinlikler,şarkılar,oyunlar derken okula alıştı.. Öğretmeninin günlük konuşmalarını anlayacak kadar Almancayı da çözdü. Tabi hala okulda onu üzen ve anlatamadığı şeyleri içine atıp atıp ben onu almaya gittiğimde ağlayarak bana anlatıyor. Yüzme ve bale kursuna başladı. Yüzme kursunda öğretmenin havuzda yalnız bırakarak başka çocuklarla ilgilenmesi sebebiyle ufak bir boğulma tehlikesi atlattı :(( Türkiye'de olsa bu sorumsuzluğu bu kadar kolay yanlarına bırakmazdım ama burada maalesef dil probleminden dolayı doğru düzgün kızgınlığımı bile anlatamadım..Öğretmeni özür diledi ve konu kapandı !! Elvin'in maalesef biraz su korkusu başladı ama onu da yavaş yavaş atlatıyoruz galiba. Türkiye'deyken boyunun hep ortalamada olduğunu söylerdi doktorumuz ama buraya geldiğimizden bu yana hem yüzme öğretmeni hem de okul öğretmeni Elvin'im boyunun kısa olduğunu söyledi. Diğer çocuklarla karşılaştırılınca haksız da sayılmazlar tabi. Bizim Türkiye'deki en büyük eksiğimiz hareketsizlikmiş. Buraya gelince fark ettik. jimnastik derslerinde diğer çocuklar ters takla atarken, Elvin zıplayamıyordu bile.Ama ona da alışıyor yavaş yavaş..
 Çok iyi olmasak da geldiğimiz günlere göre daha iyi olduğumuzu söyleyebilirim.Oldukça uzun bir giriş yazısı oldu.Diğerlerini daha kısa tutmak hedefiyle...
    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder